Uzmanlarca, bu tedavi yönteminin en önemli üstünlüğü, “hastanın kilo vermesine yardımcı olurken oluşabilecek komplikasyon risklerinin, cerrahi mide operasyonlarına göre çok daha az olması” olarak ifade edilmiştir.
Girişimsel radyoloji ile uygulanan bir tedavi yöntemidir. Midenin üst kısmındaki acıkma merkezini besleyen damarların, özel bir embolizasyon yöntemi ile tıkanması ve bu sayede açlık hormonunu sentezleyen hücrelerin sayısının azaltılması prensibine dayanır.
Bariatrik embolizasyon ile ilgili yapılan çoklu çalışmalar, iştah bastırma ve kilo kaybıyla açısından yüksek güvenlik profiliyle tatminkar sonuçlar vermiştir. BAE bir heyecan verici nitelikte yenilikçi, minimal invaziv bir prosedür olarak tanımlanmış ve obezite hastalarının tedavisinde önemli bir rol oynama potansiyeline sahip olduğu görülmüştür.
Hastalıklara açık ameliyata gerek kalmadan teşhis koymak ve/veya tedavi etmek için, görüntüleme cihazlarından faydalanarak gerçekleştirilen minimal invazif şekilde (milimetrik, iğne deliği boyutunda kesilerle) uygulanan işlemlerdir. Bir başka deyişle görüntüleme cihazları rehberliğiyle uygulanan kapalı ameliyatlardır.
Ultrasonografi, anjiyografi, bilgisayarlı tomografi, mamografi ve MRI cihazları, Tanısal Radyolojide hastalıklara sadece tanı konması için kullanılırken, Girişimsel Radyolojide hastalara uygulanan tedavi işlemlerinde kılavuz olarak kullanılmaktadır.
Girişimsel Radyoloji sayesinde uygulanabilen minimal invaziv tekniklerin en iyi bilinen avantajları:
Özetlemek gerekirse, Girişimsel Radyoloji sayesinde çoğu hastalıklar, açık ameliyatlara ve teşhis amaçlı cerrahi işlemlere gerek kalmadan, eskisine göre çok daha küçük müdahalelerle tedavi edilebilmektedir.
Belirli bir amaç ile bir organı besleyen damarları ya da anormal damarlanmanın olduğu bir bölgeyi, endovasküler (damar içi) girişimlerle kalıcı veya geçici biçimde tıkama yöntemidir.
Bu yöntemle kanamaları durdurmak, tümör tedavileri gibi hayat kurtarıcı tedaviler yapılabilmektedir. Ayrıca cerrahiye yardımcı veya cerrahiye alternatif olabilecek girişimler de gerçekleşebilmektedir.
Günümüzde kilo sorunlarının tedavisi için, mide ameliyatlarına bir alternatif olarak Girişimsel Radyoloji ile Bariatrik Embolizasyon yöntemine de başvurulmaktadır. Ayrıca, Sol gastrik arter embolizasyonu, Mide arteri embolizasyonu da uygulanabilen işlemler arasında yer almaktadır.
İşlenmiş ve katkılı gıdaların aşırı olarak tüketildiği, hareket etmenin git gide azaldığı günümüz yaşantısında sürekli yaygınlaşan ve maalesef çok genç yaşlara kadar inen hayati bir sorun olduğundan, obezite için birçok tedavi araştırması yapılmaya devam ediliyor.
Obezite tedavisinde uygulanan her yöntemin belli avantajları ve dezavantajları olduğu gibi risk faktörü de değişkenlik gösteriyor. Cerrahi yöntemler kilo verme açısından başlangıçta daha net sonuç veriyor olsa da yeniden kilo alma veya erken ve geç dönem komplikasyonları gibi riskleri mevcut. Ayrıca bazı vakalarda ürkütücü sonuçlar da yaşanmış olduğundan, insanlar minimum risk taşıyan, ameliyatsız yöntemlerle ilgili umut besliyorlar.
Ameliyatsız ve büyük ölçüde risksiz yöntemlerin etkili bir örneği de mide damarlarına uygulanan embolizasyon yöntemi. Kilo sorunlarının ve obezitenin tıbbi tedavisinde kullanılan birçok yönteme ilave olarak, 2014 yılından beri “Girişimsel Radyoloji ile Bariatrik Embolizasyon” yönteminden faydalanılmakta.
Obezite Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmıştır. Genel anlamıyla, vücuttaki yağ kütlesinin, yağsız kütleye oranla aşırı artması ve boy uzunluğuna oranla vücut ağırlığının sağlıklı kabul edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır.
Dünyada ve ülkemizde giderek artan kilo problemleri artık estetik bir sorun olmanın ötesine geçip sağlık tehdidi olma noktasına gelmiştir. Ülkemizde obezite oranının erkeklerde %27, kadınlarda %44’e ulaştığı bildirilmektedir.
Obezite kalp damar hastalıkları gibi tehlikeli sonuçlarının yanı sıra, kişinin hareketsiz kalmasına, nefes darlığı çekmesine, ruhsal sorunlar yaşamasına ve hayat kalitesinde ciddi düşüşler olmasına sebep olur.
Kilo sorunlarının temelinde farklı sebepler bulunabilir ancak sonuçta şişmanlığa ve obeziteye yol açarak birçok sağlık sorununu da beraberinde getirir.
Birçok kronik hastalıkta olduğu gibi, Obezitenin de çok unsurlu ve oldukça kompleks bir hastalık olduğu bilinmektedir. Genetik kod, hormonlar, metabolizma hızı, psikolojik durum, bölgenizdeki yemek kültürü ve yeme alışkanlıklarınız gibi faktörler kilo sorununa sebep olabilir.
Bu nedenle, aşırı kilo tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Cerrah, doktor, diyetisyen, psikoterapist gibi uzmanlıkların yanı sıra, yakın çevrenin desteği de obezite ile savaşmakta önem taşır.
Obezitenin başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
Birbirinin aksi işlevde bulunan Ghrelin ve Leptin hormonları vücuttaki açlık yokluk dengesi ve dolayısıyla kilo sorunları üzerinde önemli işlevi olan iki hormondur.
Ghrelin, üretimi ve salgılanması mide fundusundan yapılan bir oreksijenik (iştah uyarıcı) hormondur. Normal şartlarda ghrelin hormonu, beyin hücrelerine taşıdığı sinyallerle açlık hissini artırırken, gastrik asit üretimini tetikleyerek vücudu sindirime hazırlar, hipofiz bezinin işlevini kolaylaştırır, enerji dengesine katkıda bulunur, insülini kontrol eder ve kardiyovasküler sağlığı korur. Ancak fazla üretilmesi durumunda obeziteye yol açan hormonların başında gelir. Ghrelin hormonunun fazla salgılanması iştah artırıcıdır ve aşırı açlık hissine neden olur. Ayrıca kemik gelişiminde olumsuz etkisi olur.
Bariatrik embolizasyon ile fundusu besleyen sol gastrik arterin selektif embolizasyonu sayesinde, bu hormonu üreten hücreler beslenemeyerek hasar görürler ve sonucunda yeme dürtüsü azalır.
Ghrelin hormonunun Obezitedeki Rolü
Ghrelin en iyi bilinen iştah uyarıcı (oreksijen) hormondur. Çoğunlukla midenin fundus bölgesindeki endokrin hücreleri tarafından üretilir. Plazmadaki ghrelinin %70’i midede üretilmektedir. Çok daha az miktarlarda olmak üzere, hipofiz bezi, hipotalamus, ince bağırsak gibi diğer dokularda da bulunur.
Vücuttaki ghrelin seviyeleri mide boşken yükselir, beslenme sonrası alınan gıdanın niteliğine göre düşer. Bu nedenle ghrelinin gıda alımının başlamasında baş rolde olduğu düşünülmüştür. Çeşitli nedenlerle yüksek seyreden ghrelin seviyeleri gıda alımının artmasına, vücut ağırlığının ve yağlanmanın da çoğalmasına yol açmaktadır.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/615302
Tokluk hormonu olarak da bilinen Leptin, yağ dokusundan salgılanır ve Ghrelin hormonunun tam tersine, iştahı azaltmak için savaşır. Tokluk hissinden vücuttaki enerji dengesine kadar birçok fonksiyonu vardır. Obeziteyle olan yakın ilişkisinden dolayı pek çok araştırmaya konu olmuştur. Yağ hücresinde yeteri kadar leptin mevcutsa beyin iştah azaltmaya girer ve yeme ihtiyacı azalır.
Tıbbi Diyet ve Egzersiz Tedavisi:
Bireye özgü olarak uzmanlar tarafından planlanır. Doğru beslenme şekli ve egzersiz alışkanlığının kazandırılması ve davranış değişikliği haline getirilerek sürdürülmesi hedeflenir.
Medikal/Psikolojik Tedavi:
Obezite tablosuna kaynak oluşturan hipotiroidi ya da psikolojik sorunlar gibi başka rahatsızlıklar varsa, çözümüne yönelik medikal tedavinin uygulanması sağlanır.
Cerrahi Tedavi:
Diğer yöntemlerin tek başına işe yaramadığı ağır obezite vakalarında, yoğun riskler taşımasına rağmen cerrahi tedaviye başvurulabilmektedir. Bu alanda gastrik bypass, gastroplasti, gastrik bantlama, tüp mide ameliyatı (sleeve gastrektomi) gibi ameliyat yöntemleri uygulanır.
Endoskopik tedavi:
Ameliyatsız olarak, endoskopik teknikle uygulanan yöntemler de bulunmaktadır. Mide balonu ile mide hacminin geçici olarak küçültülmesi ve böylece daha az yemek hedeflenir. Mide botoksunda ise botulinum toksin enjeksiyonu ile mide kaslarının geçici olarak felç edilmesi söz konusudur.
Endovasküler Tedavi:
Girişimsel radyoloji ile uygulanan damar içi ameliyatsız bir çözümdür ve Bariatrik Embolizasyon ya da Sol Gastrik Arter Embolizasyonu olarak isimlendirilir. Milimetrik kesiler aracılığıyla uygulanan, obezitenin başlıca sebeplerinden olan açlık hormonu ghrelinin daha az salgılanmasını sağlayan uygulama son derece risksizdir.
Uzmanlarca, bu tedavi yönteminin en önemli üstünlüğü, “hastanın kilo vermesine yardımcı olurken oluşabilecek komplikasyon risklerinin, cerrahi mide operasyonlarına göre çok daha az olması” olarak ifade edilmiştir.
Bariatrik Embolizasyonda, Girişimsel Radyoloji sayesinde, ince tel ve borularla kasıktan girilerek, midenin sol kısmındaki atardamara ulaşılıp, mikrokürecikler kullanılarak tıkama işlemi yapılır.
Mide fundus arterinin embolizasyonu sayesinde, iştah hormonu olan “Ghrelin” salınımı azaltılır. Böylece söz konusu bölgeyi besleyen damarı tıkayıp hastanın açlık hissini azaltmak ve açlık krizlerini önlemek amaçlanır.
Cerrahi yöntemlerle karşılaştırıldığında, kilo kaybının biraz daha yavaş gerçekleştiği görülse de 6 ay sonunda yüzde 11-20 oranında bir kilo kaybı gerçekleşir. Şimdiye kadar belirgin bir yan etkisi görülmeyen işlem sonrasında hasta aynı gün taburcu olabilmektedir.
21-60 yaş arası obez bireylerde gerçekleştirilen Bariatrik Embolizasyon uygulamalarında BAE sonrası hiçbir önemli / ciddi yan etki gelişmediği bildirilmiştir.
Her tedavide olduğu gibi, bariatrik embolizasyonun, yani Ghrelin hormonu salgılanmasını azaltan damar içi tıkama işleminde de bazı riskler bulunmaktadır. Risk oluşumu kişinin genel sağlık durumuna ve yaşına göre değişiklik gösterse de son derece azdır. Sınırlı vakada yaşanma ihtimali olan ve nadir görülen riskler şunlardır; bulantı, işlem yerinde ağrı, apse oluşması, iskemi, hedeflenen alan dışında tıkama işlemi ve kanama, işlemde kullanılan kontrast maddeye karşı reaksiyon.
Ameliyatlı tedavi yöntemlerine göre çok daha ekonomik olan Embolizasyon Tedavisi fiyatları hakkında detaylı bilgi alabilmek için bize danışabilirsiniz.
Bariatrik embolizasyon yöntemi ilk olarak 1970’lerin başında tanımlanmıştır. Yöntemin uygulama amacı temel olarak yaşamı tehdit eden ve endoskopik yolla kontrol altına alınamayan, mide fundus kökenli ve gastroözofageal kanamaları durdurmak olmuştur.
Massachusetts General Hospital’da, kanama sebebiyle embolizasyon uygulanan hastalarda ghrelin hormonu seviyelerinde düşüş olduğu tespit edildiğinde ise, yöntemin obezite tedavisinde kullanımı gündeme gelmiştir.
Öncelikle hayvan çalışmalarında arter tıkandığında ghrelin seviyelerinin düştüğü ve kilo kaybı gözlendiği bildirilmiştir. Sonrasında insanlar için uygulanmaya başlanmış ve yöntemin obezitedeki etkisini araştıran çalışmaların sonuçları bu tedavinin etkili ve güvenilir olabileceğini göstermiştir.
Bariatrik Arter Embolizasyonu ile Obezite Tedavisi (BEAT Obesity) çalışmasında ağır obez hastalara işlem uygulanmıştır. Teknik başarı oranı %100 olarak gerçekleşmiş ve ciddi bir yan etki gözlenmemiştir.
Günümüzde konuyla ilgili bilimsel araştırmalar devam etmekte, bununla beraber dünyada ve ülkemizde obezite tedavisinde etkili ve minimum riskli bir yöntem olarak bariatrik embolizasyondan faydalanılmaktadır.
Çeşitli klinik deneylerin sonucuna göre, BAE tedavisi prosedürü doğru bir şekilde uygulayabilecek obezite hastaları için umut vadeden (ilk 6 ayda %8-%16, ikinci 6 ay sonunda %7-17 aralığında kilo kaybı) minimal invaziv bir yöntemdir.
Son 10 yılda, Bariatrik Embolizasyon ile ilgili kısa zamanda olumlu sonuçlandığı gözlemlenmiş ve umut vaad eden klinik deneyler yapılmıştır. 21-60 yaş arası obez bireylerde gerçekleştirilen Bariatrik Embolizasyon uygulamalarında BAE sonrası hiçbir önemli / ciddi yan etki gelişmediği bildirilmiştir.
İstatistiksel verilere dayalı olarak 12 ay içinde hastaların diyastolik kan basıncında önemli bir azalma olduğu bildirilmiştir. Yapılan ikincil analizlere dayanarak, hipertansiyon, yaşam kalitesi, açlık skorları ve ghrelin (açlık hormonu) seviyeleri, fiziksel işlev, benlik saygısı ve genel anlamda olumlu gelişme ve iyileşmeler gözlemlenmiştir.
Ghrelin seviyelerinde 12 aylık dönemde önemli bir azalma (%15,5) bildirilmiştir. Bu çalışmada yer almış olan 2 BAE hastasına müteakip olarak bariatrik cerrahi ameliyat yapılmış ve operasyon esnasında son derece sağlıklı bir mide dokusu ile karşılaşılmıştır. Değişik klinikten 47 hasta kullanılarak yapılmış olan 12 aylık inceleme sonucunda BAE tedavisi ile takip edilen hastalarda vücudun temel kilosunun %8 ine kadar kilo kaybı olduğu gözlemlenmiştir.
Bariatrik embolizasyon ile ilgili yayınlanmış olan yerli ve yabancı bilimsel çalışma sonuçlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Yapılan araştırmalar sonucunda, mide ameliyatı için uygun olmayan veya ameliyat olmak istemeyen hastalarda BAE tedavisinin güvenli bir alternatif olabileceği anlaşılmıştır. İşleme engel oluşturacak herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan ve hekim tarafından uygun görülen herkese uygulanabilen bir tedavidir.
Bariatrik Embolizasyon için kesin bir yaş sınırı olmamakla beraber, yapılan araştırmalar 21-60 yaş arasında yapılan uygulamaların güvenli olduğunu göstermektedir.
Türk Girişimsel Radyoloji Derneği (TGRD) tarafından yapılan açıklamaya göre dünyada ve ülkemizde uygulanan bariatrik embolizasyon tedavileri, hastalarda kilo kaybını etkilemekte ve ameliyatlara oranla çok daha az risk taşımaktadır. Tüm dünyada ve ülkemizde giderek yaygınlaşan uygulama ile yayınlanmış olan birçok bilimsel makale mevcuttur.